UNESCO Kütüphanesi'nde tetkik ettiğim birçok kitabın içinde özellikle Sıratel Mustekin ve Hukukul Beşer isimli iki kitap ilgimi çekti. Bu kitapları defalarca okudum. 

Bu iki kitap Arapça ile yazılmış idi. Hukukul Beşer (İnsan Hakları) adlı kitap küçük bir risale şeklinde idi. Kütüphane memuruna bana bu kitaptan temin etmesini rica ettim.Bana bir tana temin etti. Defalarca mütealadan sonra, Doğu Türkistan'daki Çin zulmünü Kabil'deki basın organlarına anlatmanın uluslar arası tabii bir hakkımız olduğunu daha iyi tespit ettim. Bunun sonucu olarak başkent Kabil'deki Enis Gazetesi'ne Farsça makaleler götürdüm. Kabil radyosu'ndan konuşma hakkı verilmesini istedim. İki kuruluşta “Vezareti İlam Bakanlığı'ndan yani(Ulaştırma ve Basın Bakanlığı) izin getirmemi, yoksa talebimin mümkün olmayacağını belirttiler. Bunun üzerine bir dilekçe yazarak Bakanlığa başvurdum. Vezareti İlam Bakanlığı beni İçişleri Bakanlığına havale etti. 

İçişleri Bakanlığı'na gittiğimde, dilekçemi bakanlık sekreteri alarak bakana iletti. Bir süre sonra bakan beni makamına çağırdı. Makama girdiğimde bakan bana hitaben “Siz bu faaliyetleri burada yapamazsınız. Afganistan küçük bir devlet, biz Rusya ve Çin'i karşımıza alamayız. Bu işlerinizi ancak Türkiye'de gerçekleştirebilirsiniz. Eğer bu görüşünüzde samimi iseniz Türkiye'ye gidin diyerek, bizi makamından çıkardı. Bu olaydan sonra hayatımız, akşamları insan hakları kitabını incelemek, geceleri Ürimçi ve Taşkent radyolarını takip etmekle,gündüzleri ise geçim derdi ve dünya havadislerini takip etmekle geçiyordu.Bu arada, bizi takip eden Kabil'deki Çin Büyükelçiliği bizleri Afganistan Hükümetinden resmen geri verilmemizi taleb etmiş. 

Bir gün iş dönüşü annem, babam bana “Seni Kabil Emniyet Müdürlüğü'nden polis gelip sordu ve emniyete uğramanı söyleyip gittiler” dediler. Ertesi gün dükkana gitmeden direk Kabil Emniyeti'ne gittim. Orada yabancı işler servisinde Komiser Bekir adında bir memurla muhatap oldum. Eve haber bırakanda bu memurmuş. Odasına davet etti.Masasının çekmecesinden bir yazı çıkartarak, bana bunun oku diyerek uzattı. İki üç okuduktan sonra, bana “Anlandın mı benden bu kadar başının çaresine bak” diyerek kağıdı tekrar çekmeceye kitledi. Bu kağıtta, 1961'de Pamir yaylasından Afganistan'a gelen Doğu Türkistanlı'ların tamamen 22 Eylül 1964'de resmen Çin Hudut Muhafızlığına teslim edileceği belirtiliyordu.Yazının altında Başbakanlık,iç işleri,dış işleri bakanlığının resmi mührü ve imzası vardı.Bu karar Afganistan meclisinin kararı imiş. Komiser Bekir'le Allah'a emanet ol diye vedalaştık. Hemen emniyetten ayrıldım.
Pakistan'lı Prof.Habibullah Han denen zatın evine gittim.Hadiseyi hemen anlattım,derhal daktilosuna sarıldı.İngilizce bir dilekçe hazırlayarak, bana Kabil'deki UNESCO şubesine götürüp, mümkünse mutlaka başkanın kendisine vermemi tembihledi.Hemen, Yusuf Batuhan iki hemşerimizle birlikte Kabil UNESCO Teşkilatına gittiler.Dilekçemizi başkana verebilmek için saatlerce beklemek zorunda kaldık.Nihayet başkana ulaşabildik ve bizzat başkana dilekçemizi iletebildik.Dilekçeyi aldıktan sonra okudu.Bitirdikten sonra tercümanına bir şeyler söyledi.Tercüman bize “Burası küçük bir müessese, bu mesele Afganistan'ın kendi iç meselesidir.Biz devletin iç işlerine karışamayız dedi”diyerek bize tercüme etti.Dilekçemizi elimizi iade ettiler.Birde oradan içimiz buruk bir şekilde ayrıldık.Girdiğimiz kapıdan tekrar çıktık, tam karşımızda “Turkish Embassi”yazılı bir levha gördük.Hemen karşı kaldırıma geçtik orada üzerinde Türkçe olarak yazılmış, Türkiye Cumhuriyeti Kabil Büyükelçiliği yazılı levhayı tekrar tekrar okuduk. 
Ondan sonra sefarete girmeye karar verdik. Elçiliğin bahçe kapısında iri yarı biri bekçi ve Afgan'lı bir polis çıktı. İlk önce bekçi bize tehdit vari bir sözle “Geri çekilin, ne istiyorsunuz?” şeklinde bağırdı. Bizde kendilerine Doğu Türkistan'dan gelen Uygur Türkleri olduğumuzu ve Afganistan Meclisi'nin almış olduğu kararı anlattık. Anlattıklarımızla iri yarı adam biraz yumuşadı. Bizlere “Sizler bahçede bekleyin, ben sefire haber vereyim” diyerek binaya gitti. Elçiliğin bahçesi oldukça büyüktü. Bekçi yarım saat sonra geldi. Bize bir bina göstererek oraya gitmemizi ve orada bizi elçilik genel sekreterinin beklediğini söyledi. Bunun üzerine bizler gösterilen binaya doğru yürüdük. Binaya 60-70 m. kala bizleri biz şahıs karşıladı. Daha sonra bu şahsın Anadolu Türk'ü olduğunu öğrendik. Kapıdaki bekçinin de Hazar Türk'ü olduğunu öğrendik. 

  • Etiketler: