O GÜN GELECEKTİR

Ataullah Şahyar

Mar.Üniv.İlah.Fak.

Öğrt.Üyesi

 

Hasretin sora ereceği o mutluluk dolu günü düşündüğümüzde yıllardır acıyı çeke çeke umutsuzluğun çıkmaz sokağında yolunu kaybetmiş o mahzun gönlümüzden "hey, keşke o günü bir görseydik" hasreti geçer ve uzaklardan bir umut ışığı görünmüş gibi yüzümüz de hafif bir tebessüm cilvelenir. Madem ki bizim Allah'tan başka bir yardımcımız yok, madem ki Allah mahzun gönüllerle beraberdir, derdimizi ona arz ederek lütuf ve merhametini, bize bir çıkış yolu göstermesini niyaz edelim.

Doğu Türkistan'ımızın huzura ve rahata ereceği güne duyduğumuz özlemden söz ediyoruz, o güne duyduğumuz hasret yakıyor yüreğimizi... Ya içimizdeki inanç ve güven? Sahi ne kadar ümit besliyoruz? Hangi düşleri kuruyoruz kendi diyarımız için?

"Ey kullarım. Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin" buyuruyor ayeti celile.

Bir gün O'nun rahmet ve merhameti ile tüm acılar bitecek, huzur ve sükun gelecek. Yüreğimiz ümit var, O'nun vaadinden şüphe duymuyor ve hak ettiğimiz zaman yardım edeceğine inanıyoruz.

Şüphesiz dünya bir sınama yurdu, "biz o gün, günleri insanlar arasında çevirir dururuz" buyrulan ayette işaret edildiği üzere güç, otorite ve iktidar daima aynı milletin elinde kalmıyor, tarih içinde bir şekilde el değiştiriyor. Tarihi bilgimiz, dünyada Müslümanların güçlü ve iktidarda olduğu dönemlerde Müslüman olsun, olmasın tebanın huzur içinde yaşadıklarını gösteriyor. Bu öylesine bilinen bir durum ki Fatih Sultan Mehmet, Bizans'ı kuşattığında Bizans halkı ülkelerinde Osmanlı sarığı görmek isteğini haykırıyor. Müslüman'ın merhamet eli asırlarca tüm milletlere huzur ve sükun verdi. Arab'ı, Kürdü, Ermenisi, Rum'u, Boşnağı, Yahudi si, ile Osmanlı asırlarca pek çok din ve milliyete mensup insanın ortak devleti ve milleti oldu, hepsi bu imparatorluğun gölgesi altında huzur içinde ayırım görmeden yaşadı. Peki ya bu gün; Çin egemenliği altında ki vatanımız insanca bir muamele görüyor mu?   İnsanımız huzurlu ve onurlu mu? Bu sorulara olumlu cevap vermek maalesef mümkün değil. Zira Doğu Türkistan'ımıza egemen olan, halkımızı idare eden, Müslüman bir millet değil. Allah'ı, onun adalet ve merhamet sıfatlarını tanımıyor ki insana karşı adil ve merhametli olsun. Bu gün dünyada dengeler biz Müslümanların aleyhine. Bu da hem güçsüz olmanın, hem de mazlum olmanın acısını yaşatıyor bize.... Oysa Müslüman'a yakışan asırlardan beri olduğu dibi bu günde güçlü olmak, otoritenin sahibi olmak ve böylece her dinden ve her milletten herkese adalet, şefkat ve merhamet elini uzatmak tüm insanlara insan olmanın onurunu yaşatmak. Evet... Doğu Türkistan'ımızın özgürlüğünü, Doğu Türkistan halkının Çin zulmünden kurtuluşunu düşlediğimizi söylemiştik. Bu salt milli duyguların körüklediği bir düş değil. Bu düş, Müslüman olma sorumluluğunun bir uyarısı, şüphesiz, hayatın her alanında adaleti hakim kılmak, insanların dinlerini öğrenip yaşayabilmelerini sağlamak her şeyden önce İslami bir vecibedir. Bizlere hayatta yön vermesi gereken kuşkusuz İslami vecibelerimizdir. Hayatımızda ki diğer bütün his ve emellerimiz dini inanç ve vazifelerimiz tarafından şekillendirilmelidir.

Dolayısıyla biz Müslüman olmanın verdiği sorumlulukla özgür bir Doğu Türkistan istiyoruz. İnsanların dinlerini rahatça öğrenip yaşayacakları, dilinden, dininden, milletinden ve kültüründen dolayı ikinci sınıf insan muamelesi görmeyeceği bir Doğu Türkistan... Ümit doluyuz demiştik. Karamsar değiliz. Dünyadaki dengeler ürkütmüyor bizi. Güçsüz ve aciz olmak yıldırmıyor, gözümüzü korkutmuyor.

İslam güneşinin doğmaya başladığı yıllarda Müslümanların ne kadar güçsüz ve aciz olduklarını, dinlerini gönüllerince yaşayamadıklarını, müşriklerin onlara nasıl baskı ve zulüm uyguladığını biliyoruz. Ama iman ve sabırları sayesinde Allah'ın yardımını aldılar ve kısa bir sürede önce Medine'yi sonra tüm Arabistan yarım adası derken, İran, Mısır ve Mezopotamya'yı Fethedip buralara İslam'ı götürdüler. İslam zaman içinde Orta Asya, Anadolu, Balkanlar ve Avrupa'ya yayıldı.

Bir zamanlar Mekke Ebu Lehep ve Ebu Cehil gibi birkaç zorba ve müşrik çöl Arab'ı karşısında zorlanan Müslümanlar kısa bir süre sonra devrin süper güçleri İran ve Bizans hükümdarlarının huzuruna çıkıp İslam'ı tebliğ edecek ardından da onların ülkelerini fethedecek güce ulaşabilmişlerdi.

İlk Müslümanlar iman dolu idiler, azimli idiler, sabırlı idiler, yılgınlık ve ümitsizlik beslemiyorlardı. Hendek savaşında Mekkeli müşriklere saldıracak güce sahip değillerdi, bir savunma savaşı tertip etmişler, Medine'nin etrafına Hendekler kazarak İslam yurdunu korumaya çalışmışlardı. Hendek kazılırken bir ara bir yerde büyük bir kaya çıktı külünkler işlemez oldu, gelip Resulullah'a haber verdiler. Resulullah oraya gitti eline külüngü aldı ve besmele çekip vurdu, kayanın üçte birini kopardı ve "Allahu Ekber, bana Şam'ın anahtarları verildi, Allah'a yemin ederim ki ben şimdi Şam'ın kırmızı köşklerini görüyorum." buyurdu. Sonra yine besmele çekip külüngü vurdu, üçte birini daha kopardı ve "Allahu Ekber, bana İran topraklarının anahtarları verildi, Yemin ederim ki ben şimdi Kisra'nın şehri Medayin'in beyaz köşklerini görüyorum." buyurdu. Ondan sonra üçüncü defa olarak yine besmeleyi çekip külüngü vurdu kayanın geri kalan parçasını yerinden kopardı. Yine "Allahu Ekber, Yemen'in anahtarları verildi, yemin ederim ki ben şimdi Sana'nın kapılarını görüyorum" buyurdu. Azim ve sebat içinde olan ümmete fiz. Peygamber bir değil pek çok zaferin müjdesini vermişti. Medine'yi zorlukla savunan, Mekke'ye giremeyen Müslümanlara Şam, İran ve Yemen zaferlerini muştulamıştı. Onlar Peygamberlerine inandılar ve ümit ettiklerinden çok daha fazlasına kavuştular.

O gün inanıp ümit var olan Müslümanlara Cenab-ı Allah nasıl yardım etti ve onları zafere eriştirdi ise bu günün Müslümanları olan bizler de vatanımız Doğu Türkistan'ında özgür olacağına inanır ve bu konuda Allah'a güvenirsek, ümitlerimizi yitirmezsek elbette bir gün zafer marşlarını söyleyebiliriz. Sır, inanmak; sır, ye'se kapılmamak; sır, ümitvar olmak, zaferi yalnızca Allah'tan beklemektir.

"Gevşemeyin, üzülmeyin, inanıyorsanız üstün gelecek olan sizlersiniz." (Ayet Al-i İmran)

Allah'ım, inanıyoruz, sana güveniyoruz, sen bizlere bir çıkış yolu göster, merhamet et. Biliyoruz ki Sen, inanıp sabredenlerle berabersin.

 

  • 1143 defa okundu.